Yeditepe Üniversitesi’ndeki yıllarım benim için yalnızca akademik bir süreç değil, aynı zamanda kişisel ve profesyonel anlamda gelişimime katkı sağlayan çok değerli bir dönemdi. Orası adeta ikinci evim gibiydi. Eğitim kalitesinden oldukça memnundum; hocalarımız sadece ders anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda mentorluk yapıyorlardı. Onların deneyimlerinden ve bilgilerinden çok şey öğrendim.
Özellikle projeler ve uygulamalı dersler, teorik bilgileri pratiğe dökme fırsatı sundu. Bu da mezun olduktan sonra iş hayatına daha kolay adapte olmamı sağladı. Yeditepe’nin İngilizce eğitim vermesi ise benim için büyük bir artı oldu. Globalleşen iş dünyasında İngilizce’nin öneminin farkındaydım ve üniversitede aldığım dil eğitimi sayesinde mezuniyet sonrasında yurtdışında yaşamak ve çalışmak konusunda hiç zorluk çekmedim.
Yeditepe’nin bana kattığı en büyük şeylerden biri de geniş bir bakış açısı kazandırması oldu. Farklı bölümlerden ve farklı ülkelerden gelen insanlarla etkileşimde olmak, dünyaya daha geniş bir perspektiften bakmamı sağladı.
Kariyerimde Yeditepe mezunu olmanın bana sağladığı pek çok avantaj oldu.
Öncelikle güçlü bir akademik temel edinmemi sağladı. Aldığım eğitim, teorik bilgiyi pratikle harmanlıyordu. Bu sayede, iş hayatında karşılaştığım problemlere analitik ve çözüm odaklı yaklaşabildim. Ayrıca, İngilizce eğitim almış olmam uluslararası projelerde ve küresel şirketlerde rahatlıkla çalışabilmemi kolaylaştırdı.
Bir diğer önemli nokta uluslararası bakış açısı kazanmam oldu. Yeditepe’nin çok kültürlü yapısı, farklı ülkelerden insanlarla iletişim kurma ve kültürel çeşitliliğe adapte olma becerisi kazandırdı. Bugün uluslararası bir şirkette çalışırken ve farklı pazarlara hitap eden projelerde yer alırken bu bakış açısının bana büyük avantaj sağladığını görüyorum.
Ayrıca, sosyal ve kültürel etkinliklerin içinde olmak, iletişim becerilerimi ve ekip çalışmasına yatkınlığımı güçlendirdi. Hâlâ görüştüğüm, iş dünyasında bana katkı sağlayan yakın arkadaşlarımı da üniversite yıllarımda edindim.
Kesinlikle var. Benim için en büyük dönüm noktası New York’a taşınmam oldu.
Londra’daki yüksek lisansımı tamamladıktan sonra, hiçbir iş garantim veya vizem olmadan, sadece iki bavulla New York’a taşındım. Ne olacağını bilmiyordum ama orada bir kariyer inşa etmeye kararlıydım. Bu süreç, benim için büyük bir meydan okumaydı ama aynı zamanda kendimi geliştirmek için inanılmaz bir fırsattı.
New York, başarılı olmanın zor olduğu ama bir kez başardığınızda sizi bambaşka bir noktaya taşıyan bir şehir. Orada sıfırdan başlamak, kendimi kanıtlamak ve yepyeni bir çevre edinmek için çok çalıştım. Bu deneyim, bana hem iş dünyasında hem de kişisel olarak dayanıklılık, adaptasyon ve cesaret kazandırdı. Konfor alanımın dışına çıkmak beni çok şey öğrenmeye zorladı ve bugün geldiğim noktada bunun büyük bir katkısı olduğunu düşünüyorum.
Kariyer yolculuğunun herkes için farklı bir süreç olduğunu düşünüyorum. O yüzden en önemli tavsiyem şu olur: Başkalarının hikâyelerini dinleyin ama birebir kendinize uyarlamaya çalışmayın. Kendi yolunuzu kendiniz çizin.
Bunun dışında birkaç temel önerim var:
Ve en önemlisi: Kendi potansiyelinize inanın. Bazen her şey gözünüzde imkânsız gibi görünebilir ama gerçekten istiyorsanız ve üzerine çalışıyorsanız, önünüzde hiçbir engel duramaz.