
SAHNEYLE MEKÂN ARASINDA: İKİ DİSİPLİN, TEK RUH
Yeditepe Üniversitesi’nde Mimarlık ve Tiyatro eğitimi alan sanatçı, her iki disiplini çocukluk yıllarından bu yana hayatının merkezine taşıyor. Küçük yaşlarda başlayan tiyatro yolculuğu, zamanla bir hobiden öteye geçerek kimliğinin temel yapı taşlarından biri haline geldi.
Mimarlık eğitimi sanatçının analitik düşünme becerisini ve mekânsal algısını şekillendiren önemli bir alan olarak öne çıkıyor. Bugün hem kendi mimarlık ofisinde yürüttüğü projeler hem de yönetiminde bulunduğu Tiyatro Harakas bünyesindeki çalışmalarıyla bu iki farklı disiplini bir araya getiriyor ve disiplinler arası üretim anlayışıyla dikkat çekiyor.
“İki güçlü alanda birden üretim yapıyorsunuz: Mimarlık ve Tiyatro. Bu iki dünyaya nasıl adım attınız, yolculuğunuz nasıl başladı?”
“Tiyatro ve Mimarlık, hayatım boyunca birbirinden hiç ayrılmadı. Daha çocukken sahnede olmanın büyüsünü deneyimledim. Sonra üniversitede hem mimarlık hem tiyatro eğitimi aldım. Bu süreçte her iki alanın da bana farklı pencereler sunduğunu fark ettim. Sahneyle mekân, oyunculukla tasarım bir noktada aynı duygunun farklı dilleri benim için.”
“Tiyatro Harakas’ın kuruluş süreci nasıl gelişti?”
“Tiyatro Harakas, hem düşünsel hem fiziksel olarak bir ihtiyaçtan doğdu. Bu oluşumun temelinde aynı tutkuyla bir araya geldiğimiz Avni Kütükoğlu ile kurduğumuz güçlü bağ yatıyor. Tiyatro Harakas’ın kuruluş sürecinde birlikte çalışmaya başladık. Sadece oyuncu olarak değil, aynı zamanda sahnelenen oyunların kostüm ve dekor tasarımlarında, afiş çalışmalarında ve sosyal medya içeriklerinin üretilmesinde rol alıyorum. Avni hoca benim için yalnızca bir yönetmen değil, gerçek bir usta, bir öğretici. Onunla çalışmak, aynı projede üretmek, sadece sahnede değil, hayata bakışta da vizyonumu genişleten bir şey. Sohbet etmek bile ayrı bir okul gibi… Onunla yollarımızın kesişmesi, hem mesleki hem kişisel olarak büyük bir şans.”
“Hem sahnede hem çizim masasında olmak… Günlük yaşantınızda bu iki alanı nasıl dengeliyorsunuz?”
“Zamanı verimli kullanmak bu noktada çok önemli. Gün içerisinde mimari çizimlerimle ilgilenirken, zihnim sahneden asla kopmuyor. Akşamları ise provalarda bambaşka bir enerjiyle sahnede oluyorum. Yorucu ama aynı zamanda zihinsel olarak çok besleyici.”
“Mimarlıkta kendi şirketinizi kurdunuz. Çalışmalarınızda öne çıkan projeler neler?”
“Ağırlıklı olarak çatı yapı projeleri üzerine çalışıyoruz. Depo, antrepo, sanayi yapıları gibi büyük ölçekli projelerin yanı sıra konut tasarımları da yapıyoruz. Küçük bir ekip olarak çalışıyoruz ve bu ekip dinamiği hem yaratıcılığımı hem de işin sürdürülebilirliğini destekliyor. Ekip çalışması hem tiyatroda hem mimarlıkta çok belirleyici.”
“Tiyatro ve mimarlık arasında görünmeyen bağlar olduğunu düşünüyor musunuz?”
“Kesinlikle. İki bölümü aynı anda okurken bu konuyla ilgili çok fazla eleştiriye maruz kalmıştım. Tiyatro ve mimarlık, ilk bakışta birbirinden uzak disiplinler gibi görünse de, aslında birçok ortak noktada kesişen ve birbirini besleyen alanlardır. Her iki disiplin de insanı merkeze alan, mekânla ilişki kuran ve zamanı içinde deneyimlenen sanat dallarıdır.
Mimarlık, sadece yapısal ve mühendislik değil, aynı zamanda bir alanın fiziksel, tarihsel ve sosyokültürel bağlamını analiz etmek ve bu çok katmanlı verileri yaratıcılıkla harmanlayarak yeni bir mekân üretmektir. … Benzer şekilde, oyunculuk da bir tür yapı kurma eylemidir. Oyuncu, canlandıracağı karakterin ait olduğu dönemi, toplumsal koşullarını, çevresel ilişkilerini ve psikolojik derinliğini analiz ederek sahnede inandırıcı bir varlık üretir.”
“İki mesleği bir arada yürütmenin en büyük zorlukları neler?”
“Zaman ve enerji yönetimi en büyük zorluk. Her iki alan da sizden tam konsantrasyon ister. Aynı gün içinde bir yandan yapı ruhsat süreçleriyle uğraşırken, ardından sahneye geçip prova yapmak çok yönlü düşünmeyi gerektiriyor. Beden ve zihin olarak yorucu olabiliyor.”
“Peki ya avantajları? Mimarlığın tiyatroya, tiyatronun mimarlığa kattıkları oldu mu?”
“Mimarlık sayesinde sahnede mekânsal derinlik yaratabiliyorum. Sahne düzeni, ışık kullanımı ve atmosfer kurma konularında mimarî bilgim büyük avantaj sağlıyor. Tiyatro ise mimarlıkta bana daha empatik, insan odaklı düşünmeyi öğretti. Mekânları sadece işlevsel değil, duygusal bağ kurabilecek şekilde tasarlamama katkı sağladı.”
“Mekânın sahneye, sahnenin mekâna etkisi konusunda bir profesyonel olarak neler söylemek istersiniz?”
“Mekân bir karakter gibidir. Tiyatroda sahne düzeni, verili durumlar nasıl oyunun ve oyuncunun ruhunu etkiliyorsa, mimarlıkta da mekân kullanıcının duygusunu ve hareketlerini yönlendirir. Özellikle ‘eşik’ kavramı, hem mimarlıkta hem tiyatroda çok güçlü bir anlam taşır: Bir sahneye giriş nasıl oyuncu için dönüşüm anıysa, mimarlıkta da eşikler, kullanıcıyı başka bir deneyim alanına geçirir.”
“Mimar Juhani Pallasmaa’nın da dediği gibi, ‘Mimarlık yalnızca mekân üretmez, duygu, hafıza ve zaman üretir.’ Mekân bilinci olarak kurguladığımız bir davranışın yönlendiricisine dönüşebilir. …”
“İleriye dönük hedefleriniz neler?”
“Tiyatro Harakas için çok amaçlı, yaşayan bir merkez kurma hayalimiz var. Bu merkez sadece sahne sanatlarına ev sahipliği yapmayacak; aynı zamanda bağımsız sanatçılara, üreticilere ve topluluklara da açık bir paylaşım alanı olacak. …”
“Son olarak, gençlere ve her iki alana da ilgi duyanlara ne gibi tavsiyeler verirsiniz?”
“Tek bir alana bağlı kalmak zorunda değilsiniz. Hayallerinizi ve merakınızı takip edin, çok yönlü düşünün. Disiplinler arası üretim sizi sadece mesleki değil, kişisel olarak da dönüştürür. Günümüzde de artık multidisipliner insan olmanın önemi olduğunu düşünüyorum. Yaşam tek bir işe odaklanmak için fazla olasılıklarla dolu. Cebimize rengârenk bilgiler doldurmalıyız…”