Ana içeriğe atla

Bloomberg HT- Araştırma Analisti ve 'Akıllı Para' Programı sunucusu Çağlar Kuzlukluoğlu ile Yeditepeli olmayı konuştuk

çağ

Cumhuriyetimizin 100'üncü yılında eski ADK (Atatürkçü Düşünce Kulübü) Başkanı Çağlar Kuzlukluoğlu'nun kapısını çaldık. Bloomberg HT- Araştırma Analisti ve 'Akıllı Para' Programı sunucusu Çağlar Kuzlukluoğlu yoğun temposuna rağmen aşağıdaki  sorularımızı içtenlikle cevaplayarak bizi ağırladı. 

Yeditepe Üniversitesi deneyiminizden bahseder misiniz? 

Üniversiteye geldiğim ve bulunduğum yıllarda dürüst olmak gerekirse ailevi ve maddi anlamda zor bir dönemden geçiyorduk. Kayıt yaptırdığım günün hemen ertesinde Atatürkçü Düşünce Kulübü’den arkadaşlarımız ile dersler başlamadan tanışma ve bir araya gelme şansım oldu. Zaten oradaki dostluklarım halen sürüyor. Diyebilirim ki edindiğim bu ilk dostluklar “üniversite” olgusuna dair gerçek lezzeti bana yaşattı. Zorlukları aşabilmede rolleri bana göre eşsiz böyle şeylerin.

Kulüpte genel sekreterlik ve başkanlık yapma onuruna erişmemin yanı sıra, bu görevlerim sona erdikten sonra okulun son yılında Uluslararası Finans Bölümü ve Ticari Bilimler Fakültesi temsilciliğini yürüttüm. Üniversite Senatosunda yer aldım. Tabi bunlar atanma ya da başvuru ile olmadı, her biri seçimler sonucu ortaya çıktı. Yani bir anlamda temsili demokrasi olgusunu da deneyimle tadabildim. Hatta ADK Başkanı olduğum 2 yıl boyunca yine seçilerek Kulüpler Birliği Başkanı olarak görev yaptım.

Derslere gelecek olursam da iki kıymetli adı anacağım, yeni kaybettik ne yazık ki ikisini de; Prof. Dr. Fahrettin Ömer Gökay ve Prof. Dr. Gazanfer Ünal. Ömer Hoca yıllarca fakülte dekanımızdı, Gazafer Hoca da eğitim aldığım Uluslararası Finans Bölümü’nün tabiri caizse kilit taşı. Onlardan kötü bir tedrisat almak kanımca imkansız. Prof. Dr. Necip Çakır ve Prof. Dr.  Zeynep Yalçın Ökten keza, her ikisi ile şu an çalıştığım Bloomberg HT’de canlı yayın da yaptık. Prof. Dr. Aslı Alıcı, Prof. Dr. Tülay Alim Baran ve Doç. Dr. Deniz Tansi ve daha birçok hocamızın üzerimde emeği büyüktür.  Pek başarılı, iyi notlu bir öğrenci değildim belki ama iyi eğitim aldığım düşüncesindeyim. Hocalarımızla ilişkimi hep sürdürme gayretinde oldum hala da öyleyim. Hatta son sınıfta Ahmet Naim Oktay Hoca’dan ders almamın ardından kendisi bana şirketinde okurken çalışma şansı sundu.

Kariyerinizde Yeditepeli olmanın getirdiği farklar, avantajlar neler oldu?

Yeditepeli olmak, yaygın kanının ötesinde bir şey bana kalırsa. Öncelikle vakıf üniversitesi olup bu denli büyük bir yapıya nadir rastlanabiliyor. Benim öğrenci olduğum yıllar 2006-2011 Türkiye ve Dünya açısından dolu dolu yıllardır. 2008 Krizi, Türkiye’nin siyasi-ekonomik-toplumsal ajandası … Böyle zamanları sıradan habitatlarda derinlemesine yaşayabilmek kolay değildir sanırım. Ben dolu dolu yaşadım, parçası oldum. İstanbul ve Yeditepe çok belirgin rotalar çizmiştir bana. Hala da izleri görülür. Farkı ve avantajı bu deneyim işte. Özgeçmişinizde sertifikasyon, not ortalaması vs. sizi muhakkak ki konumlandırır ama deneyimleriniz ve size kazandırdıkları konumlanmanın ötesine iter.

Sizce kariyerinizde önemli dönüm noktası ne oldu?

Kariyerden ziyade; daha sosyal bilimler temelli bir bölüm okumak isterken Yeditepe Üniversitesi’nde Uluslararası Finans Bölümü okudum. Açık olayım sayılarla arası iyi bir birey değildim. Belki olumsuz bir hadise ama üniversitede iken 2008 Küresel Finans Krizi patlak verdi. Akademide de tartışıldığı üzere iktisat, ekonomi, finans göklerden yere indi. O dönemler mevcut iktisat-ekonomi anlayışına eleştiri olarak Post-Otistik İktisat dalgası yayılıyordu. Sayılarla aramın düzelmesi şöyle dursun büyük keyif almaya başladım. Belki ilk 2 iş deneyimim tam kafamdakilerle uyumlu değildi ama onlarda da donanımlarım çok gelişti ve 10 yıla yakındır tam olarak sevdiğim ve eğitimini aldığım işi yapıyorum. İlgimi somutlaştırıp pratiğe dökebiliyorum. Gelir-Servet dağılımı, yoksulluk, davranışsal ekonomi, politik iktisat ve sayısız alana dokunabiliyorum. Davos’ta dışişleri bakanları ve kitaplarını okuduğumuz akademisyenlerle röportajlar yapabiliyorum.

Kariyer yolculukları için öğrencilerimize/yeni mezunlarımıza önerileriniz nelerdir?

Öğrenci ve yeni mezunlara öneri kısmı benim öğrenci iken de muhatap olmaktan pek haz etmediğim bir kısım aslında. Ama şunu söyleyebilirim; ezici çoğunluğumuz dün, bugün ve yarın maddi, manevi ya da toplumsal zorluklarla sınanıyoruz, sınandık, sınanacağız. Adil ve şeffaf bir zeminde hayatımıza rota çizebilmeyi amaçlamak gerçekten çok zor.

Belki çok lakayıt gelecek ama yıllar önce bir gıda paketinin içinden özlü bir söz çıktı karşıma: “Şans cesur olanın yanındadır.” diye. O kağıt parçasını hala taşırım. “Acemi şansı” olgusuna yorulan bir Latin Atasözü belki ama hem çağa hem biz “sıradan” bireylere dönük bana kalırsa. Salt cesur, zeki, çalışkan ya da cazip olmamız bizleri nereye götürür pek açık değil sanki günümüzde. Ama cüret etmek ve en önemlisi neyi düşlüyor ve arzuluyorsak buna yönelik olarak altını doldurarak çaba sarf etmek insana keyif veriyor. Bana veriyor en azından. Başarısızlık ya da sıkıntı da oluyor içinde tabi ama biraz şansla birleşince de yarınları beklemek daha anlamlı hale geliyor.

Üniversite, iş ve yaşamdan bahsederken merkezinde keyif olan şeylere de değinmek gerekir diye düşünüyorum. İnsan olduğumuzu hissetmeden yaşamak tatsız malum. Sosyal medyanın yükselişi ile Türkiye ve dünyada damağa gösterilen özen arttı görüldüğü üzere. Çok küçük yaşlardan itibaren damağıma düşkünüm; mezun olduğumdan beri de yeme&içme konularına çokça vakit harcıyorum. Yazıya dökdüğüm de oluyor. Ama günümüz influencer ya da sözde gurmeleri gibi motivasyonum yok. Anadolu ve farklı coğrafya-kültürleri bütçe ve zamanım yettikçe tanımaya, deneyimlemeye gayret ediyorum. Sık seyahat etmeye çalışıyorum. Lisede basketbol takımı ile Türkiye dokuzunculuğu yaşamış biri olarak özellikle futbol ve basketbola tutkumu sürdürüyorum. Stat ve salondan biraz ayağımı çektim ama başta Premier Lig ve basketbolda Euroleague olmak üzere takipte iyiyim. Üniversitede müzik, iş hayatında da film kültürüme dokunan dostlarım sayesinde canlı bir iştahım var her ikisine de. Fırsatım oldukça tiyatroda da bulunmayı çok seviyorum. Mevcut iş yaşamında ve günümüz gündelik yaşamında bir şeyler okuyabilmek gerçekten çok zor. Ancak okumaya düşkünüm. Kitap bitirmede artık aksıyor olsam da popüler bilim, popüler tarih, felsefe ve siyaset alanlarında süreli yayınları kaçırmamaya çalışıyorum. Bir de kendime patika yaratabilsem fotoğraf çekmek isterim. Instagramı özellikle ilgi duyduğum fotoğraflara dönük kullanıyorum.

Cumhuriyetimizin 100. Yılında bülten okurlarımızla paylaşmak istediğiniz mesajınız nedir?

Rahmetli Ömer Hoca mezuniyet konuşmasını fakülte adına bana yap demişti 2011’de. İstediğini söyle dedi. Cumhuriyetimizin 100'üncü yılından 12 yıl önce. Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi’nden alıntı ile başlamıştım sözlerime: “Çağların en iyisiydi, çağların en kötüsüydü. Hem akıl hem de aptallık çağıydı.” Sözün özü Türkiye, Balkanlar, Orta Doğu, Dünya şu an ne ise o güne dönüp bakınca da net biçimde iyimser olmak kolay değildi. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere geçmişten esinle demiştim ki “Bizim Cumhuriyetimiz doğunun ya da batının herhangi bir cumhuriyetine benzemez”. Ne olursa olsun bence bugün de böyle ve ikinci yüzyılda da böyle olacak. Konuşmamı yine Dickens’la da bitirmiştim: “Geleceğimiz aydınlığın mevsimi ve umudun baharı olacak” diye. Aklın ve vicdanın yüzyılı olsun Cumhuriyetimizin yeni çağı. Dünyaya öncülük edelim. Çünkü Türk Devrimi ve Aydınlanması ile Ebedi Önderine borcumuz budur.”