Ana içeriğe atla

Mezunlardan Ocak“İZ”leri : Mert Malik Yazar (Vankay Öyküleri)

a

1. Yeditepe Üniversitesi deneyiminizden bahseder misiniz?
Yeditepe Üniversitesi benim için, hayatıma yön veren ve dünyanın neresinde olursam olayım her zaman hem zihinsel hem de duygusal bağlarımın çok kuvvetli bir şekilde devam ettiği sıcak bir yuvadır.Okulun ilk mezunlarından olmanın haklı gururunu hep yaşadım. O dönemler
Acıbadem, Üsküdar, Nakkaştepe ve Kayışdağı yerleşkesi olmak üzere şehri İstanbul’un birbirinden farklı ve güzel semtlerinde eğitim görme imkânım oldu. Bir Yeditepeli olarak hepsi birbirinden değerli öğretmenlerimden ders almış olmanın ayrıcalığını her zaman hissettim. Onlar arasında kimler yoktu ki? Sn.Tuğrul Tanyol, Sn.Cevat Çapan, Sn.Bedri Selimhocaoğlu, Sn.Mario Levi, Sn.Ülkü Dicle, Sn.Atilla Dicle ve burada isimlerini zikretmediğim nicesini şükranla anıyorum. “Atatürk’ün Rönesansını Devam Ettiren Üniversite”nin bir ferdi olmak kendi
adıma büyük bir onur.
2. Kariyerinizde Yeditepeli olmanın getirdiği farklar, avantajlar neler oldu?
İyi bir eğitim görmenin yanında, cennet gibi bir yerleşkede, içinde bulunduğum
sosyal ortamın girişimci tarafımı tetikleyerek ortaya çıkarması ise en büyük
avantajım oldu.
Bugün kaç tane üniversitede bir öğrenci olarak “Mütevelli Heyeti Başkanına”,
“Üniversite Rektörüne” veya “Öğrenci Dekanına” istediğiniz an erişme
imkânına sahipsiniz?
Bence bir Yeditepeli olarak kendimi çok şanslı hissettiğim diğer bir husus da,
Başkanımız Sn. Bedrettin Dalan’ın, Rektörümüz Sn. Prof.Dr. Ahmet Serpil’in
ve Öğrenci Dekanımız Sn. Sedefhan Oğuz’un, değerli öğretmenlerimizin
dikkatlerini, ilgilerini, şefkatlerini üzerimizden esirgememeleri ve varlıklarıyla
bize her daim yol göstermeleri.
Bir dönem Yeditepe Üniversitesi “Dans Kulübünün” kurucu başkanlığını
yaptım. Sizi temin ederim ki kulübün kurulmasında ve sonrasındaki etkinliklerin
gerçekleşmesinde duyduğum heyecanı dün gibi hatırlıyorum. Sorumluluk
üstlenmek, bir organizasyonun parçası olmak, liderlik, birey olarak kendini
ifade etme özgürlüğü ve buna benzer pek çok özelliği fark etmemde elbette
okuduğum okulun payı yadsınamayacak kadar çoktur.
Mezun olduktan çok sonraki yıllarda da hem kariyer günleri hem de başka
vesilelerle okulumu ziyaretlerimin tümünde, oradan her defasında büyük bir
sevgi ile ayrıldığımı size söylemek isterim.

3. Sizce kariyerinizde önemli dönüm noktası ne oldu?
Kariyerimdeki dönüm noktalarını sıralayacak olursam herhalde ilk aklıma
gelen Yüksek Lisanstan sonra ani bir kararla Amerika’ya gitmem diyebilirim.
İlk kez kendi güvenli alanımın dışına çıkma riskini göze alarak bambaşka
bir kültüre bodoslama giriş yaptım. Chicago’ya gitmek hem kendi sınırlarımı
genişletmek, hem de yeni bir kültürü tanımak ve oun içinde yaşamak benim
için unutulmaz bir deneyim oldu.
Yapım gereği, iki nokta üzerinden bir doğru geçiyor ve üçüncü nokta da bu
doğrunun üzerinde kalıyorsa, hızlı karar almaktan ve bildiğimi yapmaktan geri
adım atmam. Örneğin evlilik kararım da böyle oldu. Sevgili eşim o dönem
Amerika’da yaşamasına rağmen bahar tatilinde bir sürpriz yaparak beni
görmek için İstanbul’a geldi. Üçüncü gün evlenme teklifim üzerine altıncı gün
yıldırım hızıyla evlendik. Kısa bir süre sonra ise bir staj programıyla yeni
dünyadaki yeni yaşamıma ilk adımımı attım.
Şunu belirtmemde fayda var. Karşılaştığım ve yaşamış olduğum her
değişim beni zamanla başka birine dönüştürdü.
Öğretmenlik ise çok farklı bir tecrübeydi. Kendimi ve çok yönlülüğümü
keşfetmemde içinde bulunduğum yapılandırılmış ortamın etkisi pek büyük.
İşini iyi yapmak istemek, inanın ki müthiş bir motivasyon kaynağı. Öğretmenlik
mesleği bana sistemli çalışmayı ve araştırmacı olmayı öğretti. Bu vesileyle bir
yandan iç disiplinim gelişirken, diğer taraftan da vaktimi doğru kullanmayı
öğrendim.
Özetle motivasyonum doğru ise, hedefe yönelik ilerlemem daha bir
kolaylaşıyor. Hayat serüvenim daha bir anlamlı ve eğlenceli bir hal alıyor, var
oluşsal kaygım azalırken görüyorum ki yaşamla bir arada olma isteğim artmış.
Bu durumda hayatta akışta kalarak, ırmakla aynı yöne doğru akmaya
başlıyorum.
Derken kendimi bambaşka bir disiplin olan yaratıcı dramanın içinde
buldum. Çünkü dünyaya meraklıyım ve yeni şeyler öğrenmekten keyif aldığım
için risk almaktan da korkmuyorum. Bir yıl süre yaratıcı drama liderliği
programına devam ettim. Bitirme projem ‘İngilizce Kaynaklı Konuşma
Becerilerinin Artırılmasında Yaratıcı Drama Tekniklerinin Kullanılması”
hakkındaydı. Proje adı da “Anlıyorum Ama Konuşamıyorum” idi.
Drama yoluyla deneyimlenmesi zor, beklenmedik duygu durumları ile baş
edebilmeyi ve esnek olmayı yapılandırılmış güvenli bir ortamda öğrendim.
Yaratıcı drama kendimle tanışmamı, eski alışkanlığım olan yazı yazmamı geri
kazanmamı, yaratıcı ve değişik bakış açıları elde etmemi sağlarken aynı
zamanda da çok yönlü düşünmeme imkân verdi. Yıllar sonra Yeditepe
Üniversitesi’nden sevgili öğretmenim Mario Levi’nin birkaç yazı atölyesine
katılarak yazma rutinimi oturttum.

4. Kariyer yolculukları için öğrencilerimize/yeni mezunlarımıza önerileriniz
nelerdir?

Ben her fırsatta öğrencilerime hayatta risk almanın şart olduğunu
anlatıyorum. Maalesef hareket etmeyip sadece istemekle işler yürümüyor.
Yaşamın en küçük zerresine bakınca bile atom parçacıklarının titreştiğini
görüyoruz. Sanırım bize şu mesajı vermeye çalışıyor; her şey devinim
halinde, hareket hayatın doğasında var. Sürekli durmak ise yaşamın
döngüsüne aykırı. Yanlış anlamayın dinginlik farklı bir konu. Akışta olmak
için bence arada bir nefes almak şart. Müziği düşünün, onu anlamlı kılan
aradaki es’ler değil mi?
İnsan olaylar istedikleri gibi sonuçlanmadığında ya da duymak
istedikleri onlara söylenmeyince yılmamalı.
Kendilerini keşfetmeleri için değişik disiplinlerin içerisinde bulunsunlar ve
onları deneyimleme şansına kavuşsunlar. Örneğin, bir yanda Matematik ile
ilgilenirken, diğer yanda biyolojiye ve güzel sanatlara olan meraklarını canlı
tutsunlar.
Hayatta her zaman yedek planlar işe yarar. Mümkünse B ve C planları
cepte olsun. Kimi zaman değişen koşullar karşısında plan değişikliği
yapmak gerekebilir.
Dünyaya dair meraklarını kaybetmemeleri adına çok kitap okumalarını,
günceli takip etmelerini, yabancı diller öğrenmelerini, farklı yaşam ve
kültürleri tanımak için çok gezmelerini öneriyorum.
Akıl yürütme yeteneklerini geliştirsinler. Problemin kaynağını tespit
ederek, küçük parçalara ayırırken sorgulayıcı ve araştırmaya yatkın
olsunlar. Muhtelif çözüm ihtimallerini gözden geçirerek onları bir bir
tasarlasınlar. Peşi sıra bunlar arasından en az riskli ve iyi çözümü seçip,
uygulamaya geçsinler.

5.''Vankay Öyküleri'' adlı kitabınızın ortaya çıkış sürecini anlatabilir misiniz?
“Vankay” benim uçsuz bucaksın, düşüncede sınır tanımayan,
öykülerimin karakterleriyle yaşadığım sonsuz krallığım. Buradayken ve yazma
eylemindeyken günlük hayatın rutininden çıkıp, kendi dünyamda özgürce
dolaşabiliyorum. “Vankay” kurgu ile gerçeğin iç içe geçtiği bir düşler ülkesi.
Yaşamın kendisini bir sanat addedip özünde yer alan anlam arayışı,
yalnızlık, özgürlük ve ölümü kapsayan varoluşsal kaygılarımı en iyi şekilde
yazarak giderebileceğimin farkına vardım. Yazdıklarımı önceleri uzun bir süre
kendime sakladım, sonrasındaysa zamanla bu düşüncem değişti. Üzerinden
asırlar geçse bile artık gelecek kuşaklara sesimi öykülerimle duyurabilecektim.

Bu kitabı yayınlarsam, okuduğum yazarların nicesinin hayal dünyalarına
yaptığım yolculuklar gibi, benim öykülerlimle karşılaşan birileri de artık
serüvenime tanıklık edebileceklerdi.
6. Kitaptaki öykülerin ortak teması nedir? Okurlara nasıl bir dünya sunuyor?
Hikâyelerin tümünün ortak yanı, özgürce ve içten bir şekilde yazılmış olmaları.
Yazarlar sonsuz sihir sahibi kişiler. Kitaba başlarken en büyük gayem, insanlık adına,
içinde insani duygular barındıran ve bizlere her daim insan olduğumuzu hatırlatan
hikâyeler anlatabilmekti. Bunu kısmen başardığımı söylüyorlar ve bu beni çok mutlu
ediyor. 
Okuyuculardan beklentim, her bir hikâyenin koridorunda serbest biçimde
dolanırken, karşılaştığı karakterlere ve şahit olacağı durumlara karşı ön yargısız ve
tarafsız bir bakış açısıyla yaklaşmaları.

7. Kitabı yazarken sizi en çok etkileyen olay ya da ilham kaynağı neydi?
Öykülerimi yazarken bir yandan da “Olasılıklar Kütüphanesi”ni okuyordum.
Bu kitabın can alıcı kısmı, bireyin seçimleri ve rastlantılar arasındaki ince çizgiyi
sorgulamasıydı. Kitap bir taraftan yaşamın farklı olasılıklarla nasıl şekillenebildiğini,
küçük kararların hayatta nasıl büyük sonuçlar doğurabileceğini anlatırken, diğer
yandan da kader ve özgür irade üzerine okurunu düşündürürken aynı anda da onun
yaşanabilecek alternatif hayatları fark etmesini sağlıyordu. Kırılma anı ise bu
farkındalık ile okurun gerçekliğinin etkileşime geçtiği kısımda meydana geldi.
Şimdiki hayatıma alternatif başka yaşantılarımın olması pek mümkündü.
Ancak ben şu anda, bu şartlarda, bulunduğum yerde olmaktan mutluyum. Belirttiğim
gibi yazdıklarımı önceleri uzun bir süre kendime sakladım, sonrasında fikrim değişti.
Bunun üzerine ben de kendimi gerçekleştirmek adına eğerleri ve keşkeleri bir yana
bırakarak, sadece yapmak istediğim şeye odaklanmaya karar verdim. Çünkü yazı yok
oluşa bir çareydi.
Size diyebilirim ki bir öyküyü yazarken olayların içerisine girerek karakterlerle
birlikte yaşıyorum. Onlarla gülüşüp, dertlenip, nefes alıyorum. Kimi durumlarda da
belki bugün hayatta olmayan birilerinin ve onların öykülerinin bana verdiği ilham ve
sözcüklerin büyülü gücüyle, kâğıt üzerinde onların birer birer canlanarak kalemimde
dile geldiklerine şahit oluyorum. Edebiyatın mucizevî tarafı kurgu ile gerçeğin bir
araya gelmesinden kaynaklanıyor.
İnsanın kendini yaşaması güzel bir şey, ancak başkalarında kendimizi
yaşamak ise bana kalırsa harikulade bir deneyim.
8. Yazar olmak isteyen gençlere ne gibi önerilerde bulunursunuz?
Unutmamalı ki kitap okumak boş zamanlarda yapılacak bir hobiden öte,
oldukça emek ve zaman isteyen çok ciddi bir iş. Bu sebeple önerim farklı türden çok

kitap okuyarak işe başlasınlar. İlham beklemek yerine küçük notlar, günlükler, kısa
öyküler yazarak yazmayı alışkanlık haline getirsinler.
İyi bir gözlemci ve hikâye avcısı olmak gerekiyor. Kanımca yazmaya en iyi
bildiğimizi anlatarak başlayabiliriz. Basitten derine inmek daha güvenilir bir yol. Kendi
sesini bulmak, üslup geliştirmek zaman isteyen bir süreç olduğundan sabır, azim ve
disiplin istiyor.
En önemlisi gençler yazılarını herhangi birine okuyup fikir almak yerine,
konuya hakim güvenilir okuyucular ile paylaşmalılar. Doğru kişilerden gelecek
eleştirilere açık olsunlar. Bu onların gelişimine katkı sağlayacaktır.
Yarışmalara ve atölyelere katılımları, yeni bakış açılarını keşfetmelerine
olanak verecektir.
Son olarak kendilerine ve yaptıkları işe gönülden inanarak yazılarını yazsınlar.
İlhamın kime, nerede ve ne zaman rast geleceği belli olmadığından hazırlıklı
durmakta fayda var. Yoksa geldiği gibi gidebiliyor.

9. Kitapta işlediğiniz konular günümüz toplumuyla nasıl bir bağ kuruyor?
Vankay Öyküleri günlük hayatın bir yansımasıdır. Ayrıca hızlı tüketim kültürüne uygunluk açısından kısa ve vurucu yapısı nedeniyle, hız çağındaki okurun dikkat süresine hitap ediyor. Hikâyeler içinde geçen ön yargı, belirsizlik, kendinle yüzleşme, keder, ihtimaller, oyunbazlık, pişmanlık, maceraperestlik, kibirlilik, duyarsızlık, özlem, yalnızlık, anlaşılamazlık, dönüşüm, sınırsızlık durumları ve karakterlerin arasında
geçen çatışmalardan tanık olabileceğiniz gibi toplumdaki bireylere ayna tutuyor. Öykülerimde, küçük olaylar üzerinden büyük insanlık hâllerine odaklanarak bireysel yaşantılarla toplumsal gerçeklikleri birleştirme gayesiyle, az kelimeyle güçlü duygular aktararak, okurun iç dünyasında derin yankılar uyandırma telaşındayım.


Vankay
Mert M Yazar